sevince hastalık 

hüzünleme  
mızıka
acılardan bir abla
ödüllü bir şiir

 


sevince hastalık
                ayrı geçen ilk cumartesi için, nurgül’e
baktım ağzını açınca gökyüzü çocuklarla
oynadım çiçeklere baktım incecik
soluyordum geçmeyen günlerde şarkılar
kederli baloncular uçma düşlerinde
baktım erik kokulu herkes bakımsız
rakı istedim öykü yazdım arastalar gezdim
tenha bir kuş gördüm avluda
bir atın yeleleri minareler sözlükler okudum yeni
sözcükler yazdım

baktım yüzünde güz akordeon çalıyor soyundum
çırçıplak atlara bindim rüzgarda kan
tükürdüm bembeyaz çarşaflara
terziler nedensiz öldü ikindi vakti dökük gelinlik
baktım tango yapıyorduk yıldızlar arasında
aylar ne kadar çabuk günler bunlar
peynir dilimi çocuktum hastaydım almadılar askere
dedem bir siyah beyaz adamdı sokaklarda klarnet çalan
karda yatmışsın çocuk dedi
oysa yazdı

sinemalara gittim ah o yırtık
afişler duruşum yağmur yağdı hep
sakal bıraktım inadına kesmedim saçlarımı
uzamış çiçek sapları
tuttum aşık oldum kime baksam kör
kim baksa ürperir dokunamaz sularıma
o ise yazdı

böylece geçip giden zamanlar eşyasız odalar
kimi sevsem öksürdüm kim sevse öksürür
sev ince hastalık sev eski hastalık soluk hastalık
kesmedim sakallarımı üşüdüm
oysa yazdı…

11 (k)ara(n)lık 99/tarabya

Şiir 1999 un son günlerinde yazıldı. Nurgülle ilişkimizin zor günleriydi. O cuma daha dün gibi evde hasta yatıyorum. Ateşim 40 derece. İnim inim inliyor, bir yandan da yarın Edirne'ye gitmeyeceksin diye deliren babama laf yetiştirmeye çalışıyorum. Tabii ki Nurgül Edirnede. Gece vakti, annemle bir taksiye atlıyoruz, aile doktoruna gidiyoruz. Kadın bu yerinden kalkamayacak durumda diyor. Annem atılıyor hemen, "doktor hanım diyor bir de kız arkadaşına edirneye gitmeye kalkıyor bu halde". Doktor Ayşe abla, yavaşça yaklaşıyor yanıma, yanağımı okşuyor, "severim diyor böyle deli çocukları. Ama yarın yatması gerekecek, yoksa bir daha hiç bir yere gidemez." Yanarak eve geliyorum. açıyorum bilgisayarı şiir birden dökülüveriyor ağzımdan. O ara askerlik meselem gündemde, belki diyorum çok hasta olurum da askere gitmem. nafile üç dört ay içinde kısa dönem asker olarak Van Erciş'e gideceğim. Bu şiirimi çok severim.


Back to Top


hüzünleme

                                    o’nun çocukluğunda hiç duymadığı
                                    senin çocukken hiç duymadığın
                                    çocukken kimsenin
                                   
çocukken kim senin

nice sevdim nice terkedildim de bir tek o
sabah
çarşafsız çırıl özgür
sabah
o
yalnız o bıçak o yalınkılıç duruşuyla
ağlanmış
sabah , sabah karanlık

niye kaçtım niye gittim de rengini
uzak
sessiz incecik bembeyaz uzak
o gözlerimin o öksüz o hayalet diyarlara
kalbimin kızıl
uzak , uzak saçlısı

nice mektup zarfı nice gurbet de açılmadan
çiçek
hep saklanan mor çocuk çiçek
o pespembe o biz eskiden o daha güzel
solmuş olsak da
çiçek, çiçek kırıksak da

niye ölürüm niye öldürürler de bir tek rakı
şarkı
hiç söylemedin ağlardım dinlerken şarkı
o
hiç kırık o keskeman o hicran yarısı
önceden değil hep şarkı , şarkı sevgilim hayat şiir

nice terkedildim de nice sevdim o kalacak
akşam
ışık dolu bir köprü ölüsü akşam
o emin önü o sokak içi o
sırtı dağlarının
fotoğrafta da çıkmaz akşam
akşam çizilmez resmi de

ey lal 99

Nurgül'le bir yaz sonu gecesi, Sultanahmet'ten Sirkeci'ye kadar yürümüştük. Sırılsıklam aşık bir gece. Dışarıda yasemin zambak kokuları...Sultanahmetin ara sokaklarında. Sonra onu kaldığı yere bırakmak için vapura bindik. Galata köprüsü, akşam, aşk, bulutlar, gün boyu konuştuğumuz çocukluğumuz. Geç vakit eve geliyorum. Çok iyi hatırlıyorum, yanımda halamın kızı var yanımda, tekerlemelerle ilgili bir de televizyon programı var, sesini duyuyorum. Hemen geçiyorum makinanın başına. Hala kızı dize dize izliyor şiirin çıkışını. İçli şiirdir.


Back to Top

mızıka

yalnız aşkı vardır aşkı olanın
cemal süreya

elleri çürük ve paslı bir bıçak olan
demir çarşılarında sarışın bir işçi abimizika
sen yokken bezden bir kalem kutusu gecelerce
düşünce içi kırılan kırmızı kalem bir kalbimizika
yazarken bir yerinden mutlaka kopan

çekilen bir tırnağın acısı kalır çekildiği yerde
deniz midir artık akan gökyüzü mü anı mı
çocukların ağladığı hiç uyumadığı
karakalem karartma gecelerimizika
perdelerin hep gaz lambalarıyla yandığı

çok kullanılan imgeler bile yepyenidir göğüslerinde
öğrendik abiler öğrettiler on derste karadır şiirimizika
kalın dodan ince doya geçerken ne gam
dudağımızda jilet gibi ellerin kan ağzın kan
acı acımızdır nasılsa yalnızlık yalnızlığımızıka

mızıka bir hüznün adıdır yalnız şiirde çalınan
yaz akşamları en iyi pantalona kazayla dökülen bira
adım atsak gökyüzüdür hep günler gök izi

ne zaman bir şiirden geçsek ya da ateş ten
sarhoşken talandan akşamın renginden
söylemlerden süreçlerden geçsek en tellektüel
ne zaman bir yola çıksak yolumuzun bir yerinden
aşk aşkımızıka gün günümüzüka

mızıka bir şeyin adıdır incecik ve serin
ömürlük bir inlemeyle seviştiğimiz otellerden
alçıya alınmaz imzalı kırıklarından düşlerin
mızıka bir çocuğundur salı pazarından alınan
güzeldi geçti desek yalan çocukluğumuzuka

kalbimde öyle bir izin var ki kalbime kalbin için
nergis ellerinden tutsam elinde elimin izika

mel(ek im) 99 tarabya

Edirne'de Devlet Su İşleri Park'ında akşamüstü yürüyüşleri yapıyoruz. Güz yavaşça kalınlaşıyor. akşam sisleri ve güneşi içinde Tunca nehri kıyısında. Aydın olmayı, entellektüel olmayı ve adam olmayı konuşuyoruz. Aydın olamayıp adam olamayan bir arkadaşımın mızıkası vardı o geliyor aklıma. Bir de Edirne meydanında o ara açılan bir kitap sergisine yolum düşüyor, Nurgülü evine bıraktıktan sonra Cemal Süreya'nın alıntıladığım dizeleriyle karşılaşıyorum. Önce otelde olmak üzere bir kaç yerde çalışıyorum şiiri. Çıktığı ara yankı uyandırdı bu şiiri. Bir kaç yerde o yılın önemli şiirleri arasına girdi. Adam Sanat 2000 yıllığına da alındı.





Back to Top

acılardan bir abla

acılardan bir abla
gökyüzü ablam olur bulutlu
saçlarını papatyalarla süsleyen
suskun mektuplar alan

hırkalar ören çay demleyen
bir korkuluktur çocukluğum
durur aşkların yanmış bahçesinde
içinde hep korkuların durduğu

elimden tutup
sinemalara gider ablam pazarları
kimi askerlerle bakışlarının çarpıştığı
buzlu camdan kış sabahları

dışarıda yalnız evine dönen
meyhane adamları
bulamam evimin yolunu
pencerede ablam olur

beraber büyümek sonudur
zamanı birlikte geçen çocukların
babamdan gizli sigara içip
avucunda söndüren gül rengi

acılardan bir ablam olur

aralık noksan tek iz

Şiir annemle babamın benden çok önce doğan ve on beş dakika kadar yaşayan kız çoçukları için. Adını bile bilmediğim ablam için. Onun bana bir ömrün ne kadar kısa olabileceğini kendisiyle ispatlaması gerekmezdi. Şiir Ahmet Erhan ve Erdal Alova'nın katıldığı bir şiir akşamında Erdal Alova tarafından okunmuştu. Her zaman kullanmak istediğim ama zor yakalanan bir özelliği var şiirin, çok yazmakla, çok okumakla kazanılacak bir alışkanlık: Yalınlık.





Back to Top

ödüllü bir şiir

şiir ki aklımda hayal et adımlarıyla
istasyon geceleri deniz kesiği bir anlam
oturup bir yerlerde boza içilmiştir bir akşam
yüzünüzde lale devrinden bir pencere

şiir içimde bir trenin geçtiği çizik yollar
kar üstünde vurulan at
sırtındaki bezle maça çıkan çocuk
bir zamanlar lokum alınırdı
şimdiki tek stil dükkanlarından
plastik çiçek kırık saat susuz musluk

durdum uzun bir avlunun ortasında
keskin kuyu bir ermişliğin
kısır kadınlara yazılmış bebek elli muskalar
ve şiir ki bir muska açılırsa nereye kadar

şiir sokak lambaları altında jandarmalar
şiir edirne’de bir cami önünde okunmuştur
kuyrukluyıldız altında bir boşanma şahidi
ve upuzun öyküler yazan beyaz gecelerde
hüseyin rahmi gür bir pınar

şiir ki sigara içseniz tiryakidir dudaklarınıza
kuşları kartları aşkı kaybeden bir sihirbaz
şiir ki şair oldurmayan
saçları taranmamış korolar için kuşlar
ve eski bir banka tabelası sıkılınca yağmur olan

 ben bir kalemim yazın kışın benimle
ne yazsam size yazarım sevgilim defterim
ve anladım şair olmaz ödül alamayan

eski bir çerçevede ne mendil sallanır ne dünya
en kederlimiz ahmet haşin yahya keman
şiir ki aklımda kedi adımlarıyla
zemin katlarındaki düğün saraylarında
çelenk iskeletleri yakıyor kışın kapıcılar

şiir ki henüz pasolu bir idam mahkumu
okul kokan sabahlar kırık plaklı karneler
herkes hazırdır kamu oylu infazlara
anneler hep bulaşık yıkar babalar işten döner
ölüm ne ki ansımanın yanında
şiir
anladım ben şair olunmuyor ödül alınmadan

yaralık 99

Tam da ödül almak ve şiir üzerine düşündüğüm günlerin birindeydim. Net çağrışımları hatırlıyorum. David Copperfield Istanbul'a gelecekti. Ahmet Haşim şiirlerine merak salımştım. Deniz Gezmiş ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Edirnedeki cami önü ve jandarmaları da gördüğümü söylemeliyim. Ne demeli şiir yaşayan bir şey işte...


Back to Top